Türkiye’de, hayata tutunabilme ve geçinebilme savaşındayız, ama sosyal medya ve ekran tartışmalarında, kendimizden uzaktayız.

Paranın alım gücü düştü!

Temel gıdalara, erişim zorlaştı,

En büyük kağıt paralarla;

Bir kalıp peynir, yarım veya tam koli yumurtanın alınabildiği ve bebek mamalarına hırsızlık alarmının takıldığı raflarla göz gözeyiz.

Ekonomi koşullarıyla;

Gençler arasında…

Evlilikten çekince yaşanıyor.

Bankaların kredi stokları ve sorunlu alacakları ile bilançoları, ülke gerçeklerini özetliyor.

Üretim ve ihracat gerekçesiyle teşvik politikası kavramı, halk ekonomileri için de ihtiyaç oluşturuyor.

TV’lere bakıyoruz.

Saatlerce kafa yorulan konular arasında, ekonomi, geçim, vergi yükü, bankalar, gelecek kaygısı, eğitim ve sağlık sorunları yok.

Elbette ki…

Savunma sanayimiz destan yazıyor.

Sosyal medya trajik!

Kent lokantaları ile insanlı ve insansız hava araçları ve füzeleri de, birbirleriyle kıyaslamak ne derece doğrudur?

Bu arada…

Hiçbir ülkenin; Türkiye’ye savaş açmayı düşünecek kadar idrak yoksunluğu ve gafletinde olacağını sanmıyoruz.

Dünya gündeminde olalım, ama kendi kendimizin gündemi içerisinde olmak, temel olgudur.

Avrupa Birliği’ne üyelik ve ilişkileri öne çıkmıyor ve ekranlarımızın Ortadoğu’ya dönüştüğünü görüyoruz.

Kıskandığından söz edilen Avrupa’nın en vasat ülkeleri bile, vatandaşımıza vize uyguluyor.

Velakin…
Toprağımızın bereketinden en güzelleri, Avrupa’nın tezgahına ve sofralarına gidiyor.

Eğitimde niteliği ve başarıyı artırmaya ihtiyaç var, ama okul önlüklerini geri getirmekle meşgulüz.

Asıl önemlisi!

Paranın alım gücündeki düşüş ve pahalılık furyası ile kredi ve kredi kartları girdabına acil çözüm getirmek gerekiyor.

Bu arada…

Ege‘nin bazı namlı sahil yörelerinde turist zafiyeti olduğu ve yerel ekonomide hayal kırıklığı yaşandığına dair haberler gündeme geldi.

Vatandaşımız?..